Egonuzun çözüldüğünü gösteren dört işaret
  • 22 Kasım 2020
  • 512

“En büyük ego yolculuğu, egonuzdan kurtulmaya çalışmaktır. Ve işin komik istikameti, egonuzun var olmamasıdır.” Alan Watts

Kimsenin sizi, egonun sıkıntı yaratmayan istikametini tecrübelemenin sahiden nasıl bir şey olduğuna sahiden hazırlayabileceğini sanmıyorum. Bir takım insanlar, şuurlu farkındalıklarında elle tutulur bir değişim hissettiği bir anda olan köklü dönüşümler yaşar. Ancak pek çoğu ise uyanış sürecini, daha uzun bir müddet süresince ancak dizlerine kadar battıkça ağır ağır tecrübeleyecektir.

Bu süreçte kendimizi, sanki duyguların çalkantılı hız treninde olmaktan başka bir yerde bulamayabiliriz. Hayat için derin bir şefkat ve minnettarlık hissederken hiçlikten geliyor gibi görünen korku veya acıya tamamiyle dalmış vaziyete geçebilir ve hemen sonrasında kim olduğumuz, ne olduğumuz, hayatın ne için olduğu ve bizim gerçek emelimizin ne olduğu ile ilgili tam ve salt kafa karışıklığı vaziyetine geçebiliriz… Ve tüm bunlar aynı gün içinde gerçekleşebilir.

Kendi deneyimlerime göre uyanışa ilk geçişimin beni, benlik farkındalığı ve evrenin yasaları ile ilgili daha fazla şey öğrenmek konusunda çok neşeli ve heyecanlı hale getirdiğini söyleyebilirim; ancak uyanışta benim için neyin gizlendiğine konusunda hiçbir fikrim yoktu.

Bence evren, aydınlanmaya giden yolun, bizi direk merkezimizdeki yaranın içinde yatan acının özünü hissetmeye zorlayan bir yol olduğuyla veyahut hücresel bedenlerimizde ömür boyu bastırılmış olan korkularla yüzleşmek zorunda kalacağımız gerçeğiyle yol gösterseydi, pek çoğumuz muhtemelen “eh belki bu hayatı pas geçebilirim, artık bir dahaki sefere tecrübe ederim” derdik.

Bu yüzden evrenin zekası, nadir olarak kötü haberlerle kılavuzluk eder; bunun yerine bize ilk olarak yaralarımızla yüzleşip egomuzu bütünleştirdikten sonra hayatımızın nasıl olacağına konusunda bir fikir verecektir. Bu ise mutluluktan, iç huzurdan ve ölçüsüz olarak sevildiğimizden ve ölçüsüz olduğumuza konusunda derin bir bilişten başka bir şey değildir.

Çoğumuz için bu mutluluk anları, egomuzun kendisini çözmesine kapı aralayan gerçekleşen adımların arasına rastgele serpilir. Bu adımlar; dış şartlardan can sıkıntısına, kafa karışıklığına, hayal kırıklığına, utanç gibi duygusal vaziyetlere kadar çeşitli biçimlerde gelir.

İşi bitirmek ve egonun çözülmesini sağlamak için ne gerekirse gereksin, evrenin sizin ve hayatınız için gizlediği şey tam olarak budur. Bu bütünleşme sürecinin her evresinin nihayetinde işinizi bitirdiğinize konusunda işaretler bulunur.

Enerjimizdeki, reaksiyonlarımızdaki, duygusal vaziyetlerimizdeki bu bazen ince ve bazen çok bariz olan farklılıklar, egonun çözülmekte olan istikametinin diğer tarafında yatan armağanlardır. ÖYLEYSE, ego yok olurken fark etmeye başladığımız şeylerden bazıları nelerdir?

Çözülmekte olan egonun işaretleri ve mertebeleri

“Kimi şeyleri serbest bırakmaya çalışmak yerine, hala durmakta olanı sevin.”  Matt Kahn

Zihin, suskunlaşmaya başlar

Bu mertebe, şuurda uyanış yaşayanlar arasında global olarak hissedilen bir aşamadır. Gerçekte kim olduğumuza (düşüncelerin arkasındaki farkındalığa) dokunabilmek için düşünceler ortaya çıkmaksızın o anda olmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübelememiz gerekir; bu yüzden suskun bir zihin, çözülen ego ile el eledir.

Zihnin suskunlaşması başlarda yalnızca birkaç saniye sürebilir; daha fazla uyandığımız vakit hiçbir düşüncenin ortaya çıkmadığı daha uzun müddetler fark edebilir ve rahatsızlık hissetmeksizin suskunluk içinde var olabiliriz. Suskunluk, suskun bir şekilde oturabilenler için ironik bir şekilde, derin ve kuvvetli bir bilgelik taşıyan çok derin bir güçtür.

Kuvvetli ahlaki yargıların yerini kabulleniş alır

Egoda yaşayanların hala neyin “doğru” ve neyin “yanlış” olduğu ile ilgili çok kuvvetli fikirlere sahip olmasının bir nedeni bulunmaktadır. Ego yargılayıcıdır; kendi temel görüşlerinin her biri aracılığıyla kimliğini ortaya koyandır. Kim olmak istediğini ve ayrı olarak ne olmak istemediğini de ancak şuuruyla bilebilir.

ÖYLEYSE ego çözülürken başkalarının hayatlarını, doğru veyahut yanlış olarak nasıl yaşadıklarını net bir şekilde yargılama eğiliminin daha az olması şaşırtıcı değildir. Bize, her ferdin içinde bulundukları şuur düzeyinde ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını söyleyen içsel bir biliş gelir; fertler tam da bu yüzden yaptıkları şeyleri yaparlar, kelimenin tam manasıyla şu anda oldukları yere göre değişik bir şey yapamazlar.

“Fert” kaybolur

“Gerçek büyüme için senin, zihnin sesi olmadığını, onu duyan kişi olduğunu fark faktörden daha ehemmiyetli bir şey yoktur.” Michael Singer

Egoya dayandığımızda ironik bir şekilde kendimizin, düşüncelerimiz olduğumuza ve her an aklımızdan geçen analitik diyalogu oluşturan kişi olduğumuza gerçekten inanırız. Ancak yeniden de egonun çözülme süreci başlarken, bu “ferdin”, başka bir deyişle her günü ya da vaziyeti nasıl gördüğümüzü yaratan kişinin , aslında ortadan kaybolmaya başlayan kişi olduğunu görürüz.

Bu, sürecimizde büyük bir adım haline gelir; zira bize egomuzun, spiritüel bir uyanışın olmasını istediği şey yerine GERÇEKTEN ne olduğunun daha doğru bir tasvir etmesini verir.

Ego, uyanışı ve bunun “tüm meselelerimi nasıl çözeceğini” veya “hayatımı tam olarak istediğim gibi ilerleteceğini” hayal eder; ancak gerçekte olan şey, rastgele bir şeyi “mesele” veya “sorun değil” olarak değerlendiren kişi, aslında kaybolmakta olan şeydir.

Bunun, hayatımız için manası şudur: Kimi şeylerin artık sorgulanmaması, onlara karşı savaşılmaması, onlar için endişelenilmemesi veya onların ölümüne çözümlememesi gerekir… Olup biten her şeye, bunların daha yüksek bir zeka aracılığıyla hayatımıza mükemmel bir şekilde yönlendirildiğine dair sarsılmaz bir inançla güveniyoruz; ve bu daha yüksek zeka, ne yaptığını biliyor.

“Birisi” olma gayreti azalır

Aniden, dünyaya değerimizi ispat etmek ve hiçbir temele dayanmayan bir imajın onayını almaya çalışırken çok fazla vakit harcadığımızın farkına vardık. Bu evre, özbeöz özgürlüğün sahiden yattığı yerdir; istediğimiz veyahut görmek istediğimiz şeylerin çoğunun, egonun rekabet ve mukayese etme ihtiyacına dayandığını fark ettiğimiz yerdir.

Kendimizi bir başkasıyla mukayese etme eğilimi, yok olmakta olan egoyla beraber çözülürken özgürleşmenin sahiden nasıl bir his olduğunu tatmaya başlarız. Gerçekliğin doğrusal olan vakit çizgisinde evrimleşen bir “ferdin” vakit kavramı biraz bulanıklaşmaya başlar. Kendimizi, ortaya çıkan her ana reaksiyon veren ve daimi değişen bir bakış açısından görmeye başlarız.

Egonun, “BENİM hayatıma bak, hayatımdan alana GETİRDİĞİM şey bu, yıllar içinde YARATTIĞIM kişi bu” diyerek sahiplik yarattığı bir hikayedense egonun bir nokta haline gelmesine ve her bir solukta kendimizi tekrar tekrar yarattığımız bir mevcudiyete ihtiyacımız var.

Egonuzun çözüldüğünü gösteren dört işaret yazısı ilk önce Ayşe Tolga İyi Hayat üzerinde ortaya çıktı.

Bu içeriği paylaş